Köpekbalıklarından Daha Tehlikeli Türler

Ülkemizde nadiren rastlanan köpekbalıkları korkulan bir sualtı canlısı olma unvanını tüm dünyada yıllardır koruyor. 1975 tarihli Jaws filminin yarattığı ve yıllardır değişmeyen bir korku var insanlarda. Dalışa yeni başlayan bir dalıcı adayının içindeki söyleyemediği korku, yüzerken kıyıdan açılmaya korkan bir gencin karşılaşmaya korktuğudur köpekbalığı. Şimdi, aslında bir anlamda köpekbalıklarının sanıldığı kadar da tehlikeli olmadığını kanıtlamak adına bazı istatistikler veriyorum. Köpekbalıkları ne kadar tehlikeli, ne kadar değil kararı kendiniz verin…

http://www.underseahunter.com/tripreports.html

Obezite, yılda 30.000 kişinin ölüm sebebidir.

Yıldırım düşmesi, yılda 10.000 kişinin ölüm sebebidir.

Trafikteyken mesajlaşma, yılda 6.000 kişinin ölüm sebebidir.

Hipopotamlar, yılda 2.900 kişinin ölüm sebebidir.

Uçak yolculuğu, yılda 1.200 kişinin ölüm sebebidir.

Yanardağ patlamaları, yılda 845 kişinin ölüm sebebidir.

Ucuzlukta alışveriş yapma, yılda 550 kişinin ölüm sebebidir.

Yataktan düşme, ABD’de yılda 450 kişinin ölüm sebebidir.

Banyo küveti, yılda 340 kişinin ölüm sebebidir.

http://travel.aol.co.uk/2012/03/20/underwater-bahamas-picture-shark-high-five-eli-martinez/

Geyikler, yılda 130 kişinin ölüm sebebidir.

Buz sarkıtları, Rusya’da yılda 100 kişinin ölüm sebebidir.

Sıcak sosis, yılda 70 çocuğun ölüm sebebidir.

Kasırga, yılda 60 kişinin ölüm sebebidir.

Denizanaları, yılda 40 kişinin ölüm sebebidir.

Köpekler, ABD’de yılda 30 kişinin ölüm sebebidir.

Karıncalar, yılda 30 kişinin ölüm sebebidir.

VE KÖPEKBALIKLARI…

YILDA 10 KİŞİNİN ÖLÜM SEBEBİDİR.

http://www.flickr.com/photos/d-petersen/5693100527/sizes/m/in/photostream/

Kaynak: http://www.buzzfeed.com/awesomer/20-things-that-kill-more-people-than-sharks-every

Derinlerden Anılar

Eski ve tecrübeli bir dalgıç, Kenan Ergüç, 1960’lı yıllardan bu yana yaşadığı sualtı maceralarını “Derinlerdeki İzler” isimli kitabında toplamış(Naviga Yayınları, 1.Baskı, Şubat 2009). Kitap profesyonel bir dalgıcın anılarından oluşan ilk Türkçe eser.

Kitabında sualtıcılığın yaygın olmadığı yıllarda dalış malzemesi temininin zorluğunu, rica minnet ödünç alınan malzemelerle dalış yapıldığını, dalış eğitiminin yalnızca iki merkezde verildiğini anlatırken, o yıllarda dalgıçların saygın ve maceraperest kişiler olarak görüldüğünü ve hatta dalışa gittiklerinde çevredeki insanların işi gücü bırakıp yardım ettiklerini belirtiyor.

Okumanızı kesinlikle tavsiye ettiğim bu kitaptaki beğendiğim adrenalin dolu anılardan birini kısaltarak veriyorum:

Derinlik Yetmiş İş Bitmiş

Dalış sayısını artırıp, ufak tefek problemleri atlatmayı becerince derinlere inme isteği dayanılmaz olur. Birbirine güvenen iki denk dalıcı badi olur ve bu riski bilinmez dalışlar başlayıverir. Böyle bir durumdayken Sedef Adası’nda arkeolojik batık olduğunu duyarak dalış planladık ve başladık hazırlığa.

Her şey tamam arkadaşın teknesi de var gittik adaya. Öğrendiğimiz kerterize attık çıpayı, dalışa geçtik, eğimi hayli fazla kum bir zemin ne taş var ne balık. “Batık göreceğiz diye daldık, taş bile yok” diye düşünürken 35 metrelerde amfora yığının gördük. Ben ilk defa sualtında amfora görüyorum hayranlıkla bakakaldım, dalışımı o görüntüyle tamamlayabilirim.

Bende fenzzy(eski tip denge yeleği) yok, Selçuk’ta var, regülatörüm istediği kadar hava vermiyor ama hedefe de 15 metre kaldı, dalışı bozacak bir durum yok kararı aldım narkozlu kafayla ve okeyi verdim badime.

Dalışa devam, 70 metreyi geçtiğimizde ortam iyice karardı, wega fenerlerle görüyoruz etrafı, tam o anda kalıntı çıkıverdi karşımıza, muhteşemdi. Battığı gibi duruyordu. Derinlik saatime baktım 75 metre, hava rezerve düşmüşçesine zor geliyordu.

Esas moralim, badime işaret vermeye çalışırken, fenerin ışığını derine doğru çevirdiğimde bozuldu 78 metredeydik ve dip yoktu, çok karanlıktı.

Bütün düşündüğüm kendimi kaybetmemem ve derinliği azaltmamdı. Derinlik saatli elimi tuttum her beş on paletten sonra kaç metre kaldı diye mücadele etmeye başladım hayatımla. Tam kurtulabileceğime odaklanırken şalter yine kapandı.(Kısa süreli bayılmalar geçiriyor)…

Derinlik saatime baktım 62 metre. Bir daha bilincim giderse geri gelmeyebilir diye düşündüm.

O anda Selçuk kolumu tuttu ve fenzzysine hava vererek benim yüzerliliğimi artırdı. Daha rahatım, yorgundum ama bayılmıyordum. Rezerv kolunu çektim hava biraz daha arttı.

Hala 45 metrelerdeydik daha iyiceydim. Bir an önce su üstüne çıkmak istiyordum.

Çık Allah çık bitmiyordu…

Badimin de telkinleriyle son irade kırıntılarımla stoplarda bekleye bekleye yükseldik. 3 metredeki bekleme de bitti. Suyun üstündeydim. Doktorun popoma vurup nefres aldığımı bilmediğim doğum anını şimdi bilinçli yaşamıştım.

Birbirimize baktık. Sıkı bir tecrübe oldu!

İyi bir badim olmasaydı, belki bu anıları yazamayacaktım.

Derleyen: Serkan Öznur

Dünya’nın En Derin Noktasına İniş ve James Cameron

26 Mart 2012 günü Titanik ve Avatar filmlerinin ünlü yönetmeni James Cameron, Deep Sea Challanger adlı tek kişilik denizaltısıyla dünyanın en derin noktası Mariana Çukuru’na inerek, buraya dünyanın ilk solo inişini, dünya tarihindeki ikinci inişi gerçekleştirdi.

İnilen derinlik, 10994 metre, yaklaşık 11 kilometre, insanoğlu için gerçekten devasa bir derinlik. Öyle ki;

Sportif tüplü dalış limiti 30 metre,

Canlı yaşamının %90’ının bulunduğu derinlik 200 metre,

Nükleer denizaltının maksimum seyir derinlik limiti 250 metre,

Deep Sea Challenger bir dalış için hazırlenırken. Fotoğraf:Charlie Arneson

En derin tüplü dalış rekoru 318 metre,

Güneş ışığının sızabildiği en son derinlik 1000 metre,

Balinaların en fazla inebildiği derinlik 2500 metre,

Titanik batığının bulunduğu derinlik 3800 metre,

Bilinen en derinde yaşayabilen balık olan salyangoz balığının tespit edildiği derinlik 7700 metre,

Dünyanın en yüksek noktası Everest’in yüksekliği 8848 metre iken,

Dünyanın en derin noktası Mariana çukuru’nun dibi 10994 metre derinliktedir.

Sizce de devasa bir derinlik değil mi?

Ve o derinlikteki basınç 1072 atm. Yani deniz seviyesindeki basıncın 1072 katı…

O derinliğe şu ana kadar James Cameron da dahil 3 kişi inebildi. Uzaya giden insan sayısından çok çok az…

1960’da Don Walsh ve Jacques Piccard Mariana Çukuru’na indilerinde tek kare bile fotoğraf çekemediler. James Cameron, inişinde fotoğraf çekmeyi, görüntü almayı ve denizaltının mekanik kollarıyla zeminden örnekler almayı başardı.

Ve birçok bilim adamına göre insanoğlu Mars yüzeyi hakkında bildiğinden daha azını biliyor dünyanın en derin noktası hakkında…

Derleyen: Serkan Öznur

Kaynaklar (Ayrıntılı bilgi ve daha fazla görsel için göz atmanızı tavsiye ederim) :

http://deepseachallenge.com/

http://news.nationalgeographic.com/news/2012/03/120326-james-cameron-mariana-trench-challenger-deepest-lunar-sub-science/

Long Way Down: Mariana Trench (Video): http://video.nationalgeographic.com/video/environment/habitats-environment/habitats-oceans-env/cameron-how-deep/

 

Dünyanın En Uzun “Kristal” Sualtı Mağarası Derin Rus Sularında Ortaya Çıkarıldı

Yazı: http://www.ibtimes.com/articles/170555/20110628/orda-cave-orda-cave-russia-orda-cave-awareness-project-orda-cave-pictures-ural-region-ural-mountains.htm

Fotoğraflar: Victor Lyagushkin

Çeviri: Serkan Öznur

“Orda Mağarası Farkındalık Projesi”nde çalışan Rus dalgıçlar, dünyanın en uzun sualtı mağarasının keşfedilmemiş görüntülerini ortaya çıkardılar.

Perm bölgesindeki(Ural), Orda köyünün yakınlarındaki Orda mağarası, dünyadaki en büyük sualtı alçıtaşı kristali mağarası ve dehlizlerinin 5 kilometreye kadar uzanmasıyla da Avrasya’daki ikinci büyük mağara. Ünlü sualtı fotoğrafçısı, gazeteci ve dalış eğitmeni Victor Lyagushkin mağara dalgıçları grubuna liderlik yaptı ve sıfır derecenin altında mağaranın göz kamaştırıcı fotoğraflarını çekti.

Lyagushkin “Son derece düşük su sıcaklığı var, 3C ve 20C arasında, yüzeyde sıfırın altında. Bu koşullar altında fotoğraf çekmek hayli zorlayıcı.” dedi.

Rusya’da zengin mineral yataklarıyla ünlü olarak bilinen, Ural bölgesindeki mağaranın bulunduğu mevki, minerallerden dolayı berrak suya sahip Orda mağarasındaki alçıtaşı kitlesiyle bağlantılı olabilir.

Bir su mucizesi, bir doğa harikası, doğa abidesi olan Orda mağarası son zamanlarda mağara gezilerinin odağı haline geldi.

İşte Orda Mağarasının Victor Lyagushkin tarafından sayısız dalışlar boyunca çekilmiş birkaç benzersiz fotoğrafı…

Neden Dalış?

Bir tutkudur dalış… Dalış demek, mavi sonsuzlukta kendini kaybetmektir. Dalış demek kendini gizemli boşluğa bırakıp “Ben kimim?” sorusuna yanıt aramaktır. Dalış demek hayatın başladığı yere bir sürelik de olsa misafir olmaktır…

Donanımlı dalış, başka bir deyişle tüplü dalış, aletli dalış, son yılların yükselen sporu, yükselen bir sosyal aktivitesi oldu. Yıllar önce TRT’de Jacques Yves Costeau’nun belgesellerindeki bizim için ulaşılmaz sahneler, teknolojinin, ulaşım imkânlarının gelişmesiyle daha yakın hale geldi. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde şuan Türkiye Sualtı Sporları Federasyonu’na kayıtlı 250’den fazla dalış merkezi bulunmakta… Deniz kıyısındaki her tatil yöresinde yetkili dalış merkezlerine, dalış teknelerine rastlamak mümkün…

 

Dalışa başlamak, bir hobi olarak dalış yapmak, size neler kazandıracaktır, bir derlemesini yapmaya çalıştım. Eminim ki siz de bu satırlarda kendinize ait olabilecek bir şeyler bulacaksınız. Buyurun…

-İş hayatının stresinden uzaklaşarak rahatlamanızı sağlar… Dertlerinizi su üstünde bırakırsınız, tek duyduğunuz şey nefes alıp verişinizdir. Mavi dünyanın büyüsü ve gizemi her şeyi unutmanızı sağlar. Doğal bir terapi olduğu söylenebilir dalışın.

-Sualtının sessizliği, ortamın loşluğu, canlıların güzelliği sizi huzura götürür… Parmağınız büyüklüğünde bir balığın karnını doyurma çabası, sizin günlük hayatta ne tür boş şeylere kafa yorduğunuzu anlamanıza sebep olabilir…

-Dalışı öğrenirken size hayat boyu gerekli olan fizik, fizyoloji ve ilk yardım bilgilerini de tekrar eder ya da öğrenirsiniz… Okul sıralarında öğrendiğiniz insanın yaşam destek sistemi, solunum sistemi ve vücudun metabolik işleyişini bir dalıcı gözü ile tekrar edecek, kazazedeye müdahale, suni solunum ve kalp masajı gibi hayati öneme sahip uygulamaları yapacaksınız.

-Yeni insanlar tanır, yeni arkadaşlar edinirsiniz… Ve inanın ki dalış teknesine gelip sizinle birlikte dalış yapan insanların çoğunun sizinle pek çok ortak noktası olacaktır. Hemen konuşup kaynaşıvermeniz kaçınılmazdır. Sonra bir bakıvermişsiniz ki telefon rehberi hafızanızın büyük bir kısmını dalıcı arkadaşlarınız işgal etmiş… Bir arkadaşınızla yıllar sonra oturup lak lak yaparken birinizin sorduğu “Sahi ya… Bir nerede tanışmıştık?” Sorusunun cevabı “Dalış teknesinde” olmuş… Kim bilir?

-Farklı yerlerde dalmak için seyahat edersiniz… Dalışı bir tutku haline getirdiğinizde seyahat çantanızdan maske, palet ve şnorkeliniz eksik olmayacaktır. İlerleyen safhalarda dalış malzemeleriniz çantanızın büyük bir kısmını kaplayacak, diğer eşyalarınızı aralara sıkıştırmak durumunda kalacaksınız… Seyahat rotanızı belirleyen ölçüt dalış olacak, gezmeyi, seyahat etmeyi sevmeyen biriyseniz dalışla birlikte seveceksiniz… İki günlük hafta sonu tatili için, “Nasıl Kaş’a giderim, nasıl Saroz’da dalış yaparım”ın planlarını kuracaksınız. Hiç yurtdışına çıkmamış veya sayılı defalar çıkmış iseniz, ilk yıllık izninizde Sharm El Sheikh’e, Phuket’e, gidebilmenin hesabı içine gireceksiniz… Sharm-el Sheikh’e giderseniz, bir yolunu bularak Kahire’ye geçip Mısır Piramitlerini görmek isteyeceksiniz… Phuket’e gittiğinizde size çok uzak bir kültürü yaşamanın hazzına varacaksınız… Belki de bir gün dalış çantanızı bırakıp, sırt çantanızı alacak, gezgin olacaksınız…

-Sualtı dünyasını tanıdıkça çevreye daha duyarlı bir birey haline gelirsiniz. Bazen, ne yazık ki, bu güzelliklerin ortasında gördüğünüz bir pet şişe, sizi üzecek, sinirlendirecek… Dalış liderinin dalış öncesi brifinginde “Birkaç yıl öncesine kadar burada köpek balığı görmemiz mümkündü, fakat su sıcaklıklarının birkaç derece artmasıyla göremez olduk” cümlesine benzer sözler günlerce kulaklarınızda yankılanacak… Neden sorusunu soracaksınız kendinize. Bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, çocuklarımızdan ödünç aldık. Çocuklarımıza bırakabileceğimiz bir “Dünya”nın olmasını istiyorsak, ileri yaşlarımızda susuzluğun, kuraklığın, kıtlığın acısını yaşamak istemiyorsak, gereken saygıyı göstereceğiz Doğa’ya… Bir otomobil lastiği, bir pet şişe veya kısa bir cümle aslında size her şeyi anlatmaya yetecek…

-Sanıldığı kadar pahalı değildir. Başlangıç seviyesi dalış kurslarının fiyatı ortalama bir cep telefonundan, ortalama bir fotoğraf makinesinden, bir güneş gözlüğünden daha ucuzdur. Bu ücret bir pasaport harcına hemen hemen eşdeğer… Aslında bu sertifika da, sözü açılmışken, sizin sualtı dünyasına giriş için pasaportunuz olacak… Cüzdanınızın en güvenli bölmesinde taşıyacaksınız, ara sıra çıkarıp bakarak mavilikleri hayal edeceksiniz…

Bu yazdıklarımın dışında da aklıma gelmeyen birçok sebep bulmak mümkün olabilir. Şuana kadar dalışa başlamadıysanız, geç kalıyor olabilirsiniz. Daha fazla bilgi almak istiyorsanız iletişim bilgilerim aracılığıyla bana ulaşabilirsiniz.

Keyifli dalışlar…