İnternet ve Sosyal Medyanın Yokluğunda Dalış Hayatı

Yazıya, sualtına yıllarını hatta ömürlerini vermiş üstadların affına sığınarak başlamak istiyorum.

2002 yılıydı, ilk dalış eğitimim alıp, sertifikamı cebime koyduğumda. O zamanları hatırlarsınız, bırakın cebimizde internet olmasını, her evde bir bilgisayar bile yoktu. Az sayıdaki internet kafelerde erişim ücretleri yüksek, internette ise şimdiki gibi bir veri zenginliği bulmak olanaksızdı. İşte o yıllarda nasıl öğrenmiştik, nereden girmişti aklımıza dalış, sualtı?

Yoktu o zaman Google, aramak istediklerimizi kütüphane raflarındaki ansiklopedilerde arardık. Konuyla ilgili yayın pek azdı. Sn. Şerif Sofular’ın kitabı elden ele geziyordu. Hatırladığım tek yayın oydu.

Bir dalış kursunun olduğunu, Facebook reklamlarından öğrenemedik o zaman, dalış yapan arkadaşlarımızdan duyduk. Ara sıra televizyonlarda izlediğimiz belgeseller, deniz kenarında, teknede, tüplü, kıyafetli ve o yaşlarda konuşmaya bile cesaret edemediğimiz adamlar… O sahnelerin içerisinde olmak ulaşılmazdı bizim için.

Dalış bilgisayarı Türkiye’de birkaç bayide satılıyordu, pek az kişide vardı ve ilk dalış bilgisayarıyla tanışmamız tabiri caizse “Ufo gören masum köylü” misaliydi. Dalış planı, dalıştan önce dekompresyon cetveli vasıtasıyla portatif yazı tahtası üzerinde yapılır, plan sualtında bu tahtadan titizlikle takip edilirdi.

Sualtı fotoğrafı deyince, fotoğraf makinası dijital çağa geçmişti belki ama belki de sualtına inememişti henüz. Analog makinalarda ise makine içindeki pozun bitmesi beklenir, film banyo edilir ve fotoğraf kağıda basılırdı. Çekilen fotoğrafı görmek uzun zaman alırdı yani, öyle her şeyin de fotoğrafı da çekilmezdi.

Çok değil, bundan 14 yıl önce dalış, dijital değildi, analogdu. Dalış yapmak “ekstrem”den ziyade “gizemli”ydi belki.

Geleceğin Dalış Donanımı “Sualtındaki Duyular”

Yazı: http://www.datensklaven.de/?p=3380
Çeviri: Serkan Öznur

“Sualtındaki Duyular” Dalgıcın Rahatça Solumasını Ve Hareket Etmesini Sağlıyor

Günümüzde kullanılan dalış sisteminin sınırlarını geliştiren tasarımcı Adam Wendel gelecek için uygun olan, “Sualtındaki Duyular” isminde dalgıcın gördüğü, duyduğu, sualtında nefes aldığı, bulunduğu çevrenin bir parçası olmasına izin veren bir cihaz fikri ortaya çıkardı. “Sualtındaki Duyular” dalışın ve keşfetmenin geleceği. Dalgıca denizin karanlık derinliklerini görmesine olanak sağlayan bir LED fener bulunduran maske kısmı panoramik çevre görüşü sağlayan genişçe bir OLED ekrana da sahip. İçine OLED ekran yerleştirilmiş başlık sanki karada herhangi bir soluma cihazı olmaksızın nefes alıyormuş gibi açığa çıkan oksijenin başlık içerisinde serbestçe akışını sağlar.

Etkileşimli OLED ekran sualtı GPS haritalarına erişim sağlarken, bununla dalgıca etkin bir şekilde deniz tabiatında yön bulmasına imkân sağlar. Ayrıca OLED ekran dalgıca o anda gördüğü tüm balık türlerini, mercan ve diğer deniz canlılarını tanımlayabilen yazılım sunar. Sualtındaki Duyular ile sualtı dünyasını deneyimlemek tamamen interaktif. Üstelik, OLED ekranı oksijenin zehirleyiciliğini, azot seviyesini ve dalgıcı bilgilendirilmiş ve güvende tutmak için vücut sıcaklığını bile görüntüler.

Haptik camdan yapılan cihaz, geleceğin çekirdek teknolojisine öncülük eder. Mikroskobik büyüklükteki gözeneklere sahip optik olarak saydam bir cam, su moleküllerini dışarıda tutarken, ses dalgalarının girmesine izin verir. Ses, suda havadakinden 6 kat daha hızlı iletilir, ancak sesin nereden geldiğini kestirmek hemen hemen imkânsızdır. Haptik cam ses dalgasının yönünü kestirir, sonrasında kaynağı ve yönü OLED ekranda görüntüler.

Su sızıntısı başlığı cilde sıkıca oturtan silikon etek kısmının kullanımı ile ortadan kaldırılmıştır. Silikonun esnekliği dalgıca rahat hareketlerle keşfetmesine imkân tanır. Turuncu yan paneller açığa çıkan oksijenin dolaşımını destekler. Başlığın arka kısmı tuzlu sudan oksijen elde eden elektroliz reaktörü içerir. Solunabilir oksijen, yenilikçi bir sualtı soluma deneyimi yaratarak başlığın içerisinde dolaştırılır.

Sualtındaki Duyular, elektroliz reaksiyonunu başlatan deniz suyundan oksijeni ayrıştırmak için santrifüj mekanizması kullanan bir batarya ile çalışır. Tuzlu su hidrojen gazıyla reaksiyona girdiği alt rezervuara çekilir. Tuzlu su, sonrasında solunabilir oksijen açığa çıkaran pozitif ve negatif anot/katot ile yüklenir. İçerdeki iki cihaz oksijenin dalgıcın ağız ve burnuna dolaşımına yardımcı olur.

Dalgıç oksijeni solur ve karbondioksit verir, ki bu başlığı terk eder. Batarya ve depolanan hidrojen dalgıcı 8 saate kadar sualtında tutabilir. Sualtındaki Duyular OLED ekran ile bütünleşerek derin sularının panoramik görüntüsünü sunmanın yanında bir insanın sualtında nasıl soluyabileceğini tamamıyla değiştirmiştir.

Köpekbalıklarından Daha Tehlikeli Türler

Ülkemizde nadiren rastlanan köpekbalıkları korkulan bir sualtı canlısı olma unvanını tüm dünyada yıllardır koruyor. 1975 tarihli Jaws filminin yarattığı ve yıllardır değişmeyen bir korku var insanlarda. Dalışa yeni başlayan bir dalıcı adayının içindeki söyleyemediği korku, yüzerken kıyıdan açılmaya korkan bir gencin karşılaşmaya korktuğudur köpekbalığı. Şimdi, aslında bir anlamda köpekbalıklarının sanıldığı kadar da tehlikeli olmadığını kanıtlamak adına bazı istatistikler veriyorum. Köpekbalıkları ne kadar tehlikeli, ne kadar değil kararı kendiniz verin…

http://www.underseahunter.com/tripreports.html

Obezite, yılda 30.000 kişinin ölüm sebebidir.

Yıldırım düşmesi, yılda 10.000 kişinin ölüm sebebidir.

Trafikteyken mesajlaşma, yılda 6.000 kişinin ölüm sebebidir.

Hipopotamlar, yılda 2.900 kişinin ölüm sebebidir.

Uçak yolculuğu, yılda 1.200 kişinin ölüm sebebidir.

Yanardağ patlamaları, yılda 845 kişinin ölüm sebebidir.

Ucuzlukta alışveriş yapma, yılda 550 kişinin ölüm sebebidir.

Yataktan düşme, ABD’de yılda 450 kişinin ölüm sebebidir.

Banyo küveti, yılda 340 kişinin ölüm sebebidir.

http://travel.aol.co.uk/2012/03/20/underwater-bahamas-picture-shark-high-five-eli-martinez/

Geyikler, yılda 130 kişinin ölüm sebebidir.

Buz sarkıtları, Rusya’da yılda 100 kişinin ölüm sebebidir.

Sıcak sosis, yılda 70 çocuğun ölüm sebebidir.

Kasırga, yılda 60 kişinin ölüm sebebidir.

Denizanaları, yılda 40 kişinin ölüm sebebidir.

Köpekler, ABD’de yılda 30 kişinin ölüm sebebidir.

Karıncalar, yılda 30 kişinin ölüm sebebidir.

VE KÖPEKBALIKLARI…

YILDA 10 KİŞİNİN ÖLÜM SEBEBİDİR.

http://www.flickr.com/photos/d-petersen/5693100527/sizes/m/in/photostream/

Kaynak: http://www.buzzfeed.com/awesomer/20-things-that-kill-more-people-than-sharks-every

Derinlerden Anılar

Eski ve tecrübeli bir dalgıç, Kenan Ergüç, 1960’lı yıllardan bu yana yaşadığı sualtı maceralarını “Derinlerdeki İzler” isimli kitabında toplamış(Naviga Yayınları, 1.Baskı, Şubat 2009). Kitap profesyonel bir dalgıcın anılarından oluşan ilk Türkçe eser.

Kitabında sualtıcılığın yaygın olmadığı yıllarda dalış malzemesi temininin zorluğunu, rica minnet ödünç alınan malzemelerle dalış yapıldığını, dalış eğitiminin yalnızca iki merkezde verildiğini anlatırken, o yıllarda dalgıçların saygın ve maceraperest kişiler olarak görüldüğünü ve hatta dalışa gittiklerinde çevredeki insanların işi gücü bırakıp yardım ettiklerini belirtiyor.

Okumanızı kesinlikle tavsiye ettiğim bu kitaptaki beğendiğim adrenalin dolu anılardan birini kısaltarak veriyorum:

Derinlik Yetmiş İş Bitmiş

Dalış sayısını artırıp, ufak tefek problemleri atlatmayı becerince derinlere inme isteği dayanılmaz olur. Birbirine güvenen iki denk dalıcı badi olur ve bu riski bilinmez dalışlar başlayıverir. Böyle bir durumdayken Sedef Adası’nda arkeolojik batık olduğunu duyarak dalış planladık ve başladık hazırlığa.

Her şey tamam arkadaşın teknesi de var gittik adaya. Öğrendiğimiz kerterize attık çıpayı, dalışa geçtik, eğimi hayli fazla kum bir zemin ne taş var ne balık. “Batık göreceğiz diye daldık, taş bile yok” diye düşünürken 35 metrelerde amfora yığının gördük. Ben ilk defa sualtında amfora görüyorum hayranlıkla bakakaldım, dalışımı o görüntüyle tamamlayabilirim.

Bende fenzzy(eski tip denge yeleği) yok, Selçuk’ta var, regülatörüm istediği kadar hava vermiyor ama hedefe de 15 metre kaldı, dalışı bozacak bir durum yok kararı aldım narkozlu kafayla ve okeyi verdim badime.

Dalışa devam, 70 metreyi geçtiğimizde ortam iyice karardı, wega fenerlerle görüyoruz etrafı, tam o anda kalıntı çıkıverdi karşımıza, muhteşemdi. Battığı gibi duruyordu. Derinlik saatime baktım 75 metre, hava rezerve düşmüşçesine zor geliyordu.

Esas moralim, badime işaret vermeye çalışırken, fenerin ışığını derine doğru çevirdiğimde bozuldu 78 metredeydik ve dip yoktu, çok karanlıktı.

Bütün düşündüğüm kendimi kaybetmemem ve derinliği azaltmamdı. Derinlik saatli elimi tuttum her beş on paletten sonra kaç metre kaldı diye mücadele etmeye başladım hayatımla. Tam kurtulabileceğime odaklanırken şalter yine kapandı.(Kısa süreli bayılmalar geçiriyor)…

Derinlik saatime baktım 62 metre. Bir daha bilincim giderse geri gelmeyebilir diye düşündüm.

O anda Selçuk kolumu tuttu ve fenzzysine hava vererek benim yüzerliliğimi artırdı. Daha rahatım, yorgundum ama bayılmıyordum. Rezerv kolunu çektim hava biraz daha arttı.

Hala 45 metrelerdeydik daha iyiceydim. Bir an önce su üstüne çıkmak istiyordum.

Çık Allah çık bitmiyordu…

Badimin de telkinleriyle son irade kırıntılarımla stoplarda bekleye bekleye yükseldik. 3 metredeki bekleme de bitti. Suyun üstündeydim. Doktorun popoma vurup nefres aldığımı bilmediğim doğum anını şimdi bilinçli yaşamıştım.

Birbirimize baktık. Sıkı bir tecrübe oldu!

İyi bir badim olmasaydı, belki bu anıları yazamayacaktım.

Derleyen: Serkan Öznur

Dünya’nın En Derin Noktasına İniş ve James Cameron

26 Mart 2012 günü Titanik ve Avatar filmlerinin ünlü yönetmeni James Cameron, Deep Sea Challanger adlı tek kişilik denizaltısıyla dünyanın en derin noktası Mariana Çukuru’na inerek, buraya dünyanın ilk solo inişini, dünya tarihindeki ikinci inişi gerçekleştirdi.

İnilen derinlik, 10994 metre, yaklaşık 11 kilometre, insanoğlu için gerçekten devasa bir derinlik. Öyle ki;

Sportif tüplü dalış limiti 30 metre,

Canlı yaşamının %90’ının bulunduğu derinlik 200 metre,

Nükleer denizaltının maksimum seyir derinlik limiti 250 metre,

Deep Sea Challenger bir dalış için hazırlenırken. Fotoğraf:Charlie Arneson

En derin tüplü dalış rekoru 318 metre,

Güneş ışığının sızabildiği en son derinlik 1000 metre,

Balinaların en fazla inebildiği derinlik 2500 metre,

Titanik batığının bulunduğu derinlik 3800 metre,

Bilinen en derinde yaşayabilen balık olan salyangoz balığının tespit edildiği derinlik 7700 metre,

Dünyanın en yüksek noktası Everest’in yüksekliği 8848 metre iken,

Dünyanın en derin noktası Mariana çukuru’nun dibi 10994 metre derinliktedir.

Sizce de devasa bir derinlik değil mi?

Ve o derinlikteki basınç 1072 atm. Yani deniz seviyesindeki basıncın 1072 katı…

O derinliğe şu ana kadar James Cameron da dahil 3 kişi inebildi. Uzaya giden insan sayısından çok çok az…

1960’da Don Walsh ve Jacques Piccard Mariana Çukuru’na indilerinde tek kare bile fotoğraf çekemediler. James Cameron, inişinde fotoğraf çekmeyi, görüntü almayı ve denizaltının mekanik kollarıyla zeminden örnekler almayı başardı.

Ve birçok bilim adamına göre insanoğlu Mars yüzeyi hakkında bildiğinden daha azını biliyor dünyanın en derin noktası hakkında…

Derleyen: Serkan Öznur

Kaynaklar (Ayrıntılı bilgi ve daha fazla görsel için göz atmanızı tavsiye ederim) :

http://deepseachallenge.com/

http://news.nationalgeographic.com/news/2012/03/120326-james-cameron-mariana-trench-challenger-deepest-lunar-sub-science/

Long Way Down: Mariana Trench (Video): http://video.nationalgeographic.com/video/environment/habitats-environment/habitats-oceans-env/cameron-how-deep/

 

Dünyanın En Uzun “Kristal” Sualtı Mağarası Derin Rus Sularında Ortaya Çıkarıldı

Yazı: http://www.ibtimes.com/articles/170555/20110628/orda-cave-orda-cave-russia-orda-cave-awareness-project-orda-cave-pictures-ural-region-ural-mountains.htm

Fotoğraflar: Victor Lyagushkin

Çeviri: Serkan Öznur

“Orda Mağarası Farkındalık Projesi”nde çalışan Rus dalgıçlar, dünyanın en uzun sualtı mağarasının keşfedilmemiş görüntülerini ortaya çıkardılar.

Perm bölgesindeki(Ural), Orda köyünün yakınlarındaki Orda mağarası, dünyadaki en büyük sualtı alçıtaşı kristali mağarası ve dehlizlerinin 5 kilometreye kadar uzanmasıyla da Avrasya’daki ikinci büyük mağara. Ünlü sualtı fotoğrafçısı, gazeteci ve dalış eğitmeni Victor Lyagushkin mağara dalgıçları grubuna liderlik yaptı ve sıfır derecenin altında mağaranın göz kamaştırıcı fotoğraflarını çekti.

Lyagushkin “Son derece düşük su sıcaklığı var, 3C ve 20C arasında, yüzeyde sıfırın altında. Bu koşullar altında fotoğraf çekmek hayli zorlayıcı.” dedi.

Rusya’da zengin mineral yataklarıyla ünlü olarak bilinen, Ural bölgesindeki mağaranın bulunduğu mevki, minerallerden dolayı berrak suya sahip Orda mağarasındaki alçıtaşı kitlesiyle bağlantılı olabilir.

Bir su mucizesi, bir doğa harikası, doğa abidesi olan Orda mağarası son zamanlarda mağara gezilerinin odağı haline geldi.

İşte Orda Mağarasının Victor Lyagushkin tarafından sayısız dalışlar boyunca çekilmiş birkaç benzersiz fotoğrafı…

Gezgin Matematiği

Dev ekran TV, blackberry, son model cep telefonu alacak param yok. Lüks restoranlarda yemek yiyecek param da yok…
Taksiye binemem, bisiklet, dolmuş ne güne duruyor? Taksiye verecek param yok.
Paket tatile verecek param hiç yok. Tek kuruş bile.
Ama…
Sokak çalgıcılarına verecek param var.
Ehven bir lokantada iyi bir servise sağlam bahşiş verecek param var.
Doğaya zarar vermeyen deterjan, sabun almaya param var,  pahalı olsalar da.
Gezgin matematiği…
Çıkarmaz, toplar.
Bir Bilet Al, Gizem Altın Nance, Boyut Yayın Grubu, 4.Baskı, Ocak 2010; sy 206.

Dünyada Eğer ‘100’ Kişi Yaşasaydı…

Dünya nüfusunu, 100 kişilik bir köy kadar küçültebilseydik dağılım şu şekilde olacaktı.
57 Asyalı, 21 Avrupalı, 14 Amerikalı ve 8 Afrikalı.
Bunların 52’si kadın,48’i erkek olacaktı 30’u beyaz, 70’i beyaz olamayan, 30’u Hıristiyan ve 70’i Hıristiyan olmayan.
Altı kişi bütün servetin %59’una sahip olacaktı ve bunların hepsi ABD kökenli olacaktı.
Sadece bir kişi bilgisayar sahibi, bir kişi de -evet sadece bir kişi- üniversite mezunu olacaktı.
Eğer bu sabah sağlıklı uyandıysanız, bir hafta sonrasını göremeyecek bir milyon insandan daha şanslısınız. Bir harp tehlikesi, işkence görmek ihtimali veya aç kalma korkusu ile karşı karşıya değilseniz beş yüz milyon insandan çok daha iyi durumdasınız. Buzdolabında yiyeceğiniz, üzerinizde elbiseniz ve başınızı sokup uyuyabileceğiniz bir eviniz varsa, dünyadaki insanların %75’inden daha zenginsiniz. … Bir de anneniz, babanız sağ ise o zaman siz, bu dünyadaki “nadir kişilerden birisiniz!
Gezi Rehberi, Orhan Kural, Han yayınları, 4.Basım, Ocak 2010; sy 8.

Hava Tasarrufu için 5 ipucu

Yazı ve Fotoğraf: http://www.scubadiving.com/training/basic-skills/5-diving-tips-saving-air

Çeviri: Serkan Öznur. Katkılarından dolayı Dalış Eğitmeni Oray Ercan’a teşekkürler.

Tüpünüzdeki havayı dalış eşinizden daha hızlı mı soluyup bitiriyorsunuz? İşte, havanızı korumaya ve dip zamanınızı artırmaya yardım edecek 5 ipucu.

1.Küçük hava kaçaklarını onarın

Bir o-ringden veya BC şişirme düğmesinden küçücük bir hava kabarcığı sızıntısı bile 5-10 bar kayıplara neden olabilir ayrıca yüksek basınç o-ringlerindeki sızıntılar ise herhangi bir şekilde ilerideki ciddi hava kaçaklarının ve akabindeki sorunların işareti olabilir. Tam oturmayan bir maske sık sık içine hava üfleyerek suyu tahliye etmek zorunda olduğunuz diğer bir çeşit hava kaçağıdır. Bu, gereksiz yere nefes alma hızınızı artıran ve dolayısıyla nefes alma tutarlılığınızı azaltan bir çeşit stres kaynağıdır da. Ahtapotunuz kolayca serbest akışa mı geçiyor? Bu fazla miktarda havayı hızlı bir şekilde boşaltabilir. Ayarını değiştirin veya maps aşağıyı gösterecek şekilde sabitleyin.

2.Daha fazla dalış yapın

Tecrübesiz dalıcılar hava kaynaklarını korkunç bir hızda harcayıp bitirmeleriyle ünlüdür, bu yüzden basitce, hava tasarrufu için en iyi ipuçlarından biri daha sık dalış yapmaktır. Yeni bir dalıcı olmayabilirsiniz, ama hemen hemen her hafta dalmazsanız, bu hala olağan dışı bir aktivitedir. Daha fazla dalış yaparak, vücudunuz, bu düşünceye alışacak ve daha az nefes alacaksınız.

3. Yavaş Yüzün

Hızın malolduğu enerji düşünebileceğinizden de fazlasıdır: Şuanki yüzüşünüzün yarısı kadar hızda yüzün, daha az hava kullanacaksınız.

4. Sığda Kalın

Regülatörünüz su ortamındaki basınca eşit basınçta hava vereceğinden, ciğerlerinize alabileceğiniz hava  su yüzeyine göre 10 metrede (2 atmosfer) tüpünüzden 2 kat daha fazla hava götürür. 30 metrede(4 atmosfer), 10 metredekinden 2 kat daha fazla götürür. Olmanız gerekenden daha derinde olmaktan kaçınmaktan başka yapacağınız bir şey kesinlikle yok. Eğer bir uçurumun kenarına gitmek için ilginç olmayan bir kum düzlükten transit geçiş yapıyorsanız, bunu 15 metre yerine 5 metreden yapın, havadan tasarruf edeceksiniz.

5. Ağırlıklarınızı minimuma indirin

Kiloluysanız, yüzerliliğinizi sağlamak ve nötr konuma geçmek için BC’nize daha fazla hava ile doldurmak zorunda kalırsınız. Şişirilmiş BC daha geniştir ve suda ilerlemek için daha fazla enerji ve hava gerektirir. BC’niz sizi nötr konuma geçirmek için yeterli miktar şişirildiğinde fazladan 2 kilo ağırlık 4 litre daha büyük BC demektir.

 

Neden Dalış?

Bir tutkudur dalış… Dalış demek, mavi sonsuzlukta kendini kaybetmektir. Dalış demek kendini gizemli boşluğa bırakıp “Ben kimim?” sorusuna yanıt aramaktır. Dalış demek hayatın başladığı yere bir sürelik de olsa misafir olmaktır…

Donanımlı dalış, başka bir deyişle tüplü dalış, aletli dalış, son yılların yükselen sporu, yükselen bir sosyal aktivitesi oldu. Yıllar önce TRT’de Jacques Yves Costeau’nun belgesellerindeki bizim için ulaşılmaz sahneler, teknolojinin, ulaşım imkânlarının gelişmesiyle daha yakın hale geldi. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde şuan Türkiye Sualtı Sporları Federasyonu’na kayıtlı 250’den fazla dalış merkezi bulunmakta… Deniz kıyısındaki her tatil yöresinde yetkili dalış merkezlerine, dalış teknelerine rastlamak mümkün…

 

Dalışa başlamak, bir hobi olarak dalış yapmak, size neler kazandıracaktır, bir derlemesini yapmaya çalıştım. Eminim ki siz de bu satırlarda kendinize ait olabilecek bir şeyler bulacaksınız. Buyurun…

-İş hayatının stresinden uzaklaşarak rahatlamanızı sağlar… Dertlerinizi su üstünde bırakırsınız, tek duyduğunuz şey nefes alıp verişinizdir. Mavi dünyanın büyüsü ve gizemi her şeyi unutmanızı sağlar. Doğal bir terapi olduğu söylenebilir dalışın.

-Sualtının sessizliği, ortamın loşluğu, canlıların güzelliği sizi huzura götürür… Parmağınız büyüklüğünde bir balığın karnını doyurma çabası, sizin günlük hayatta ne tür boş şeylere kafa yorduğunuzu anlamanıza sebep olabilir…

-Dalışı öğrenirken size hayat boyu gerekli olan fizik, fizyoloji ve ilk yardım bilgilerini de tekrar eder ya da öğrenirsiniz… Okul sıralarında öğrendiğiniz insanın yaşam destek sistemi, solunum sistemi ve vücudun metabolik işleyişini bir dalıcı gözü ile tekrar edecek, kazazedeye müdahale, suni solunum ve kalp masajı gibi hayati öneme sahip uygulamaları yapacaksınız.

-Yeni insanlar tanır, yeni arkadaşlar edinirsiniz… Ve inanın ki dalış teknesine gelip sizinle birlikte dalış yapan insanların çoğunun sizinle pek çok ortak noktası olacaktır. Hemen konuşup kaynaşıvermeniz kaçınılmazdır. Sonra bir bakıvermişsiniz ki telefon rehberi hafızanızın büyük bir kısmını dalıcı arkadaşlarınız işgal etmiş… Bir arkadaşınızla yıllar sonra oturup lak lak yaparken birinizin sorduğu “Sahi ya… Bir nerede tanışmıştık?” Sorusunun cevabı “Dalış teknesinde” olmuş… Kim bilir?

-Farklı yerlerde dalmak için seyahat edersiniz… Dalışı bir tutku haline getirdiğinizde seyahat çantanızdan maske, palet ve şnorkeliniz eksik olmayacaktır. İlerleyen safhalarda dalış malzemeleriniz çantanızın büyük bir kısmını kaplayacak, diğer eşyalarınızı aralara sıkıştırmak durumunda kalacaksınız… Seyahat rotanızı belirleyen ölçüt dalış olacak, gezmeyi, seyahat etmeyi sevmeyen biriyseniz dalışla birlikte seveceksiniz… İki günlük hafta sonu tatili için, “Nasıl Kaş’a giderim, nasıl Saroz’da dalış yaparım”ın planlarını kuracaksınız. Hiç yurtdışına çıkmamış veya sayılı defalar çıkmış iseniz, ilk yıllık izninizde Sharm El Sheikh’e, Phuket’e, gidebilmenin hesabı içine gireceksiniz… Sharm-el Sheikh’e giderseniz, bir yolunu bularak Kahire’ye geçip Mısır Piramitlerini görmek isteyeceksiniz… Phuket’e gittiğinizde size çok uzak bir kültürü yaşamanın hazzına varacaksınız… Belki de bir gün dalış çantanızı bırakıp, sırt çantanızı alacak, gezgin olacaksınız…

-Sualtı dünyasını tanıdıkça çevreye daha duyarlı bir birey haline gelirsiniz. Bazen, ne yazık ki, bu güzelliklerin ortasında gördüğünüz bir pet şişe, sizi üzecek, sinirlendirecek… Dalış liderinin dalış öncesi brifinginde “Birkaç yıl öncesine kadar burada köpek balığı görmemiz mümkündü, fakat su sıcaklıklarının birkaç derece artmasıyla göremez olduk” cümlesine benzer sözler günlerce kulaklarınızda yankılanacak… Neden sorusunu soracaksınız kendinize. Bu dünya bize atalarımızdan miras kalmadı, çocuklarımızdan ödünç aldık. Çocuklarımıza bırakabileceğimiz bir “Dünya”nın olmasını istiyorsak, ileri yaşlarımızda susuzluğun, kuraklığın, kıtlığın acısını yaşamak istemiyorsak, gereken saygıyı göstereceğiz Doğa’ya… Bir otomobil lastiği, bir pet şişe veya kısa bir cümle aslında size her şeyi anlatmaya yetecek…

-Sanıldığı kadar pahalı değildir. Başlangıç seviyesi dalış kurslarının fiyatı ortalama bir cep telefonundan, ortalama bir fotoğraf makinesinden, bir güneş gözlüğünden daha ucuzdur. Bu ücret bir pasaport harcına hemen hemen eşdeğer… Aslında bu sertifika da, sözü açılmışken, sizin sualtı dünyasına giriş için pasaportunuz olacak… Cüzdanınızın en güvenli bölmesinde taşıyacaksınız, ara sıra çıkarıp bakarak mavilikleri hayal edeceksiniz…

Bu yazdıklarımın dışında da aklıma gelmeyen birçok sebep bulmak mümkün olabilir. Şuana kadar dalışa başlamadıysanız, geç kalıyor olabilirsiniz. Daha fazla bilgi almak istiyorsanız iletişim bilgilerim aracılığıyla bana ulaşabilirsiniz.

Keyifli dalışlar…